25 Temmuz 2016 Pazartesi

Yazın yıpranan ciltlere kış bakımı

Uzun yaz aylarında güneşin kuruttuğu, deniz tuzu ve klorun nemsiz bıraktığı ve yıprattığı cildimizi kışla birlikte tazelemenin zamanı geldi. Yaz mevsimiyle birlikte cildinize zarar veren tüm olumsuz etkenlerden uygulanan birkaç yöntemle kurtulmak, kışa daha sağlıklı bir ciltle girmek mümkün. 

Soğuk havaların baş gösterdiği şu günlerde tepeden tırnağa cilt bakımı yapılması gerektiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Sadiye Kuş “kış bakımı”na dair önemli ipuçlarını paylaşıyor.

Yaz aylarının sona ermesiyle güneşin altında geçen günlerin kazandırdığı canlı bronz tenler, yavaş yavaş rengini kaybetmeye, donuk bir hale gelmeye başlıyor. Çünkü hayat kaynağı ışığın bu kez olumsuz etkileri ortaya çıkıyor. Yazın olumsuz etkilerine maruz kalan cildimize zamanında müdahale edemediğimizde ise cildin genç kalmasını sağlayan elastin ve kollajen proteini zarar görüyor. Ve cilt hızla yaşlanarak, üzerinde gözle görülür lekelenmeler ortaya çıkıyor. Dr. Sadiye Kuş, tam da bu noktada yaz mevsiminin olumsuz etkilerini üzerimizden atmak için önemli bilgiler paylaşıyor.

Gençliğinize güvenmeyin
“Şimdi gencim, sonra kendimi korurum, yaşasın güneş” diyenler yanılıyor. Yaş ne olursa olsun cildi korumanın ve özenli bakımın uzun vadede geç yaşlanmayı sağlayacağını vurgulayan Dr. Kuş, “Yaşla beraber hücre döngüsünün yavaşlamasıyla cildimizde ince çizgiler oluşur ve kollajen her yıl %1 oranında azalır. Eğer erken yaşlarda olumsuz etkenlere karşı önlem almazsak, önlem alan bir kişiye göre cildimiz bunları daha fazla ve yaşımıza göre daha erken yaşar” diyor.

Cildinizi nemlendirmeyi ihmal etmeyin
Yaz boyunca tahriş olan cildinizi iyileştirmek ve kışa daha sağlıklı hazırlamak için cildinizi kurutmayan ve köpürmeyen krem formunda bir yüz yıkama ürünü kullanmak gerekiyor. Hafif asid karakterde, nemlendirici özelliği olan bir tonik tercih etmemiz gerektiğini belirten Dr. Kuş, yaz sonunda cildi ölü hücrelerden arındırmak, ışıltılı bir görünüme kavuşmasını sağlamak için, cildin doğal dengesini bozmayacak, pH dengeli eksfolye edici bir ajanla nazikçe haftada 1-2 gün peeling yapmayı öneriyor. Öte yandan, gece yatmadan önce nemlendirici maske uygulamak ve SPF15 olan bir güneş koruyucuyu da kış boyu günde birkaç kez tekrarlayarak kullanmak gerekiyor.

Su içmek cildinize de sağlık katıyor
Günlük hayatımızda yapacağımız ve değiştirebileceğimiz küçük ve basit alışkanlıklar sayesinde de cildimizi korumak mümkün. Günde 8 bardak su içmek cildimizin daha sağlıklı olmasını sağlıyor. Yediklerimize de dikkat etmemiz gerektiğini belirten Dr. Kuş, antioksidan içeriği zengin, basit karbonhidratlı yiyecekler tüketmemizi öneriyor. Omega 3’ün cildimiz üzerinde oldukça olumlu etkileri olduğunu belirten Dr. Kuş, yağlı balıklar ve ceviz tüketiminin dışında doktora danışarak omega-3 takviyesi almamızın da altını çiziyor.

Daha genç ve sağlıklı bir cilt için klinik destek
Cildinize yapacağınız dışarıdan veya içeriden önlemler dışında alanında profesyonel bir kliniğin desteğiyle uygulayacağınız PRP, mezolift, dermapen ve BBL ile yazın tüm olumsuz etkilerinden birkaç seansla arınmak mümkün oluyor. Özellikle PRP, mezolift, dermapen üçlüsünün cildi zedelemeyen dost yöntemler olduğunu belirten Dr. Kuş, hasta açısından çok rahatsızlık verici olmadığı için hassas ciltlerde de uygulanabildiğini söylüyor.

Obezitenin beraberinde getirdiği cilt problemleri

Obezitenin cilde verdiği zararları Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Funda Ataman'dan öğrendik…

Obezitenin (şişmanlık) deri bariyer (koruma) fonksiyonu, yağ bezi salgısı, ter salgısı, lenf (akkan) damarları ve dolaşımı, kollajen, deri yağı dokusu ve yara iyileşmesini olumsuz yönde etkilediğini dile getiren Uzm. Dr. Ataman; 'Obezite tüm sağlık problemlerinin %7'sine neden olur.

Tansiyon yüksekliği, kalp hastalıkları, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem problemleri ve kanserler obezitenin yaşamsal yan etkileridir. Obezitenin deri üzerindeki etkileri çoğu zaman ağır olmasa da yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürür' açıklamasında bulundu.

Obezitenin beraberinde getirdiği cilt problemleri

• Derinin bariyer işlevinin bozulması, deri yoluyla su kaybı artışı ve deri kuruluğuna neden olur.
• Yağ salgısının artmasıyla sivilceler görülür.
• Terleme ve kötü vücut kokusuna neden olur.
• Daha geniş deri kıvrımları olan şişman kişilerde pişik sık görülür.
• Lenf (akkan) akımı bozulmasına bağlı lenfödem (özellikle bacaklarda aşırı şişme) oluşur. Lenfosit (akkan damarı iltihaplanması) fil ayağı görünümüne neden olur.
• Toplardamar dolaşımı yetmezliği nedeniyle, varis, varis egzamaları ve varis ülserleri gelişebilir.
• Boyun, koltukaltı, meme altı, kasık gibi bölgelerde deri siyahlaşması, kalınlaşması ve et benleri oluşabilir.
• Karın başta olmak üzere deri çatlakları gelişir.
• Tüylenme artabilir.
• Mantar ve bakteri enfeksiyonları daha sık görülür.
• Tabanlarda deri kalınlaşması ve nasırlar oluşur. Bu ağrılı nasırlar yürüme ve hareketi zorlaştırarak kısır döngüyle daha çok kilo artışı yapabilir.
• Köpek memesi denilen ve özellikle koltukaltı bölgesindeki ter bezlerinin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan deri hastalığı çok rahatsız edici olabilir.
• Obezite kanser riskini artırdığı gibi sedef hastalığını da şiddetlendirir.

Ellerinizin en büyük düşmanı su olabilir!

Soğuk havalar kadar su da ellerinizin düşmanı olabilir. 

Medical Park Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç.Dr. Erol Koç, kış aylarında egzama oluşumunun 3 kat artığını belirterek, "Günde 6 kereden fazla elleri suyla temas ettirmek egzama oluşumuna neden olabilir.

Bulaşık yıkarken, ev temizlerken, yemek yaparken içi pamuklu eldivenler kullanılmalı. Bunun dışında nemlendirici sürmek de alışkanlığımız olmalı" uyarısında bulundu ve şu bilgileri verdi:

Ellerimiz sürekli dış ortamla temas kurmamızı sağladığından çok çeşitli tahriş edici ve alerji yapabilecek maddeye en çok maruz kalan organımız. Masum görünen su bile ellerin düşmanı olabiliyor. Sürekli suyla temas etmek, el, çamaşır ya da bulaşık yıkamak deterjan ve sabun kullanılmasa bile ellerde egzama oluşmasına neden olabilir. Bu durum derinin doğal yapısını bozarak nem miktarının azalmasına yol açıldığından deride kuruma, çatlama, soyulma gibi şikayetler oluşabiliyor. Bu yüzden günde yemek ve tuvalet sonraları dışında elleri suyla temas ettirmemek gerekiyor. Günde 6 kereden fazla el yıkamak ellerinizde egzama oluşma riskini artırıyor.

EGZAMALAR EN ÇOK ELLERDE OLUŞUYOR
Egzama, kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Alerjenlere ve kimyasallara karşı oluşan olmak üzere ikiye ayrılırlar. Herhangi bir alerjene vücudumuz aşırı tepki verebilir. Böylece derinin verdiği reaksiyon sonucu bölgede egzama dediğimiz lezyonlar oluşabilir. Kimyasallara karşı oluşanlarda ise durum biraz daha farklı. Kimyasallar, el derisinin bariyerinin bozulmasına neden olur. Deri de kendini kurtarmak adına reaksiyon verir. Özellikle el egzamalarında en sık karşılaşılan durumdur. Kullandığımız kimyasallarla yüzünden ciltte kuruluk oluşur. Bu da elde yaralar oluşmasına sebebiyet verir.

BULAŞIK YIKARKEN İÇİ PAMUKLU ELDİVEN KULLANIN
Masum görülen su bile aslında çok sık temas etmemiz halinde egzama nedeni olabilir. Su, özellikle sabun, deterjan gibi kimyasallarla birleştiği zaman daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Ama cildi hassas olanlarda su, tek başına bile ele zarar verme nedeni. Yani el yıkamanın aşırısı da birçok soruna yol açabilir. Bu nedenle yemek ve tuvalet sonrası elimizi yıkamamız yeterli. Bunun dışında bulaşık yıkarken, temizlik yaparken içi pamuklu eldivenler kullanılmalı. Lastik eldivenler de egzama oluşumuna sebebiyet verebilir.

KIŞIN 3 KAT DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR
Kış aylarında el egzamaları üç kat daha fazla görülür. Çünkü yaz aylarında hava kuru değil, nemli olur ve vücudumuzun her noktası terler. Bu sayede derimiz nemli kalır. Öte yandan ellerde egzama oluşumunu engellemek için nemlendirici kullanmak da çok önemli. Her evde sabunlukların yanında nemlendirici de olmalı. Ancak bu şekilde egzama oluşumunun önüne geçebiliriz. Nemlendirici aslında deriyi nemlendirmez. Derinin su tutmasına yardımcı olur. Bu nedenle elimize su ve sabundan sonra nemlendirici sürersek kimyasalların verdiği negatif etkiyi düzeltene kadar cildimiz savunmasız kalmaz. Ellerimiz de egzamalardan kurtulur.

EGZAMA OLUŞUMUNU ÖNLEMEK İÇİN:
• Kısa sürede banyo yapın
• Sıcak su ile banyo yapmayın
• Lif ve keseyi uzun süre vücudunuza sürtmeyin
• Her gün nemlendirici kullanın
• Kuru bir cilde sahipseniz, vücut yağı kullanın
• Banyodan sonra süreceğiniz nemlendiricileri etkisinin daha fazla olduğunu unutmayın
• Günde 6 kereden fazla ellerinizi yıkamayın
• Soğuk havaların etkisini azaltmak için kalın kıyafetler tercih edin
• Ev içi havanızı nemli tutun

Cildinizin içi nasıl güzelleşebilir

Eskiden yağ enjeksiyonu denilince akıllara müdahale edildiği belli olan kalın dudaklı, elmacık kemikleri çıkık, doğallıktan çok uzak, yapay kadınlar gelirdi. Fakat gelişen teknoloji estetik dünyasında da değişimleri getirdi. Artık insanlar estetik girişimlerin belli olmasını istemiyor.

Hem doğal hem de güzel görünmek istiyor ve bu isteğe en iyi cevap veren yöntemlerden biri de fat make up yani mikro yağ enjeksiyonu. Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Dilek Avşar da bu yöntemi kendi geliştirdiği mikro uçlu kanüllerle uygulayanlardan biri. Mikro enjeksiyon hakkında bilgi veren Avşar, “Son dönemlerin en önemli trendlerinden biri mikro yağ enjeksiyonu. Fakat bu yöntemde önemli olan şey uygulamanın tamamen profesyonel ve anatomiyi çok iyi bilen kişiler tarafından yapılması. Aksi takdirde bu yöntem sizi güzel birine çevirmek yerine çirkin de gösterebilir” diyor.

İÇ MAKYAJ 

Normalde kadınlar daha pürüzsüz, daha canlı, daha enerjik görünmek için makyaj yapıyor. Ancak bazen gözaltı çok çukur olabiliyor, bazen girinti ya da çıkıntı sorunu görülüyor, makyaj bu boşlukları dolduramıyor. Bu durumda yağ enjeksiyonu boşlukları doldurarak yüze canlılık ve hacim kazandırıyor. O canlılık ve hacime iç makyaj deniliyor.

HER BÖLGEYE UYGULANIYOR

Yağ enjeksiyonu vücudun her bölgesine uygulanabiliyor. Meme, popo, kalça, bacak içi, bacak, eller, dekolte de kullanılıyor ama en etkili sonuç yüz bölgesinden alınıyor. Op. Dr. Dilek Avşar, “Yüz bölgesinde yüzün ışık yansımalarına, gölgelendirmelere, sanat hatlarına uygun yağ enjeksiyonu yapılıyor. Yüz, baş, boyun bölgesine yağ enjeksiyonu yapıldığında bu kadar detaylı çalışmak için mikro enjeksiyon olması gerekiyor. Kanüller o kadar inceki normal gözle deliği göremiyorsunuz. Yarım saat süren bir işlem. Lokal anestezi ya da küçük bir genel anesteziyle yapılabiliyor. Hastanın yağ fazlalığı olan bölgesinden yağı alıyoruz. Bu bölge göbek, karın, basen olabilir ya da erkeklerde simit bölgesi denilen bölgeden alınabiliyor. Alınan yağ daha sonra istenilen bölgeye enjekte ediliyor. Yağ enjeksiyonu yapıldığında hacim sağlanmış oluyor” diyor.

YAŞLANMA GECİKTİRİLİYOR

Yağ enjeksiyonu yapıldığında yaşlanma geciktiriliyor. Bir defa yapıldıktan sonra farkı çok kolay farkedebiliyorsunuz.  Bu nedenle çoğunlukla başka uygulamaya gerek kalmayabiliyor. İkinci defaya bazen birkaç yıl sonra ihtiyaç duyuluyor. Eğer defekt çoksa bir daha yaptırılabiliyor. Koyulan yağın yüzde 30-40’ı kalıcı olduğu için işlemin 2-3 defa tekrarlanması tam sonuç sağlıyor.

Op. Dr. Dilek Avşar, “Makyajı içte oluşturuyoruz. Gölgeleri içten düzeltiyoruz. Canlılığı, pürüzsülüğü, gençliği içten hallediyoruz. İç makyaj kendiliğinden bir makyaj ve dış makyaj için de bir temel. Dışarıdan yapılan makyajı daha etkili gösteriyor. Yağ enjeksiyonu kişiye özel bir tasarım gerekiyor. Miktar, işleme farklı oluyor. Birinin üst dudağı genişse ve çizgisi varsa o bölgenin miktarı ve yeri iyi ayarlanmazsa kötü, ördek ağız denilen bir ağız yapısı oluşabilir. Eğer yüzde uyumsuzluk varsa örneğin alın bölgesi, üst yüz, orta yüz, alt yüz orta yüzde çökme varsa yani gözaltları çökükse ve anotomik olarak elmacık kemikleri yoksa burun kökü içerdeyse bu durumda orta yüze yağ enjeksiyonu ile üç bölgenin uyumu sağlanabiliyor. Göz çevresini canlı hale getiriyor. Bakışları yukarıya yönlendiriyor. Gözaltı torbaları,bakışlar hüzünlüyse, basit bir elmacık makyajı ile gözyaşı oluğu doldurularak o bakışlar yukarıya yöneltilebiliyor. Çene hattında oynamayla yaşlılık ifadesi alınabiliyor, boyundaki çizgiler doldurulabiliyor, dudaklar ön plana çıkarılabiliyor. Cilt altı desteği artırılıyor ve kemik üzeri takviye edilerek, yüz yapısı güçlendirilerek yaşlanma engelleniyor” diyor.

Uygulamadan sonra hastada bazı şişmeler ve morarmalar görülebiliyor. 5-7 gün süren bu durum bölgenin büyüklüğüne göre değişiyor.

İki kadından birinin derdi varis sadece kozmetik sorun değil

Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Dilek Erer, Antik Yunan'dan bu yana bilinen ve özellikle kadınlarda son derece yaygın olan varisin ihmal edilmemesi gerektiğini, hastalığın ilerlemiş halini alması durumunda uzun bir tedavi gerektirdiğini söyledi.

Batı toplumunda yüzde 20'ye yakın yaygınlıkta görülen bir problem olan varisin, Türkiye'de en az 5 milyon bireyde değişik derecelerde olduğu tahmin ediliyor. Kozmetik bir sorun olduğu sanılan rahatsızlık her zaman bu kadar masum değil ve ihmale gelmiyor. Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Dilek Erer, varisin belirtileri, safhaları ve tedavi şekilleri hakkında bilgi verdi:

Varis, bacak toplardamarlarının genişlemesi, uzaması ve büklümlü hale gelmesi olarak tanımlanır. İnsana özgü olan varis hastalığı; 2.500 yıl önce yapılan bazı heykellerde çok belirgin olarak gösterilmiştir. Kadınlarda erkeklerden daha sıktır. Yaşla birlikte varis görülme olasılığı çok artmaktadır.

Neden oluşuyor?
Varis oluşumuna dair bilinen en belirgin sebep, toplardamarlardaki kapağın yeterince çalışmıyor olmasıdır. Toplardamarlarda kanın akış yönü kalbe doğru olmalıdır. Mevcut olan yer çekimi, kanı aşağı kısma çeker. Toplardamarlarda yer alan kapakçıklar sayesinde kanın aşağıya doğru gelmesi engellenir. Varis hastalığı yaşayan bireylerde bu kapakçıklar görevini yerine getiremez ve kan ayaklarda birikerek rahatsızlık yaratır.

Varis hastalığını 'kozmetik' ve 'hastalık' olmak üzere iki ayrı şekilde derecelendirebiliriz.
Hoş bir görünüme sahip olmayan ve Kozmetik Varis dediğimiz durumda fiziki olarak bireye rahatsızlık söz konusu değilken bunların tedavisi çok daha kolaydır. Fiziki anlamda bireyi rahatsız eden varisleri ise Varis Hastalığı olarak değerlendirebiliriz. Bu tip varisler, fiziki olarak bireyin günlük hayattan verim almasını engeller. Gelişmeden önce kılcal varis olarak dikkati çeken hastalık, sonraları ilerleme süreci ile kendisini belli eder. Tedaviyi reddettiğiniz aşamalar sonrasında varis hastalığınız ilerler ve cilt üzerinde görülen büküntülü damarlar ve cilt değişikliğine neden olur. Tedavi geciktirildikçe damarda pıhtı oluşumu, ülsere yaralar gelişir. Bu tip yaralara Varis Ülseri adını vermekteyiz. Bu durumda tedavi süreci ayları bulabilir.

Belirtileri nelerdir?
Tedavi edilmeyen her bir ayrı süreç, ciddi problemleri de beraberinde getirir. Hastalığın ilerlemesinden sonra bireyler, bacaklarında genişlemiş, morarmış, kıvrımlaşıp dışarı taşmış damar yapılarını rahatlıkla görebilirler. Ayrıca bacaklarda ısı artışı, ağrı, kaşıntı, dolgunluk hissi ve kramp gibi diğer belirtiler de tabloya eşlik eder. Gündüze oranla geceleri daha sık yaşadığınız ağrılar varisin habercisidir. Aynı zamanda ağrı ve kramplar, kişiyi uyku halindeyken bile uyandırır. Bacaklarınızda sürekli olarak aniden kramplar yaşıyorsanız mutlaka kalp ve damar cerrahisi uzmanına görününüz.

Soruna özel tedavi seçenekleri mevcut
Muayene ve Doppler Ultrason, varis tedavisi öncesinde hastalığın altında gelişen her türlü nedenin saptanması aşamasında son derece tercih edilen bir tekniktir. Cerrahi anlamda risk taşıyan hastalara ya da belirtiler dahilinde yakınması az olan hastalara öncelikle ilaç tedavisi ve varis çorabı önerilmektedir. Çeşitli tedavi yöntemleri mevcuttur. Orta ya da küçük çaplı varislerde başarı şansı İğne tedavisi olan skleroterapi ile yüksektir ve boyutu 1-3 mm civarında olan varislerde tercih edilmektedir. Köpükle yapılan skleroterapi tedavisi,her seansta belli bir alan yapılmakta ve belirli aralıklarla hasta çağırılarak tedavi süreci tamamlanmaktadır. En popüler tekniklerden Lazer/RF teknolojisiyle ise çapı 1 mm altında olan toplardamar genişlemeleri rahatlıkla yok edilebilmektedir. Büyük varislerin iç kısımdan Lazer/RF ile kapatılması, hastalar tarafından tercih edilen yöntemlerdendir. Hastalar bir gün sonrasında normal hayatlarına geri dönebilmektedirler.

Varisten korunabilir miyiz?
Varis hastalığının gelişmesinde en temel faktör, genetik yatkınlıktır. Fazla hareketlilik gerektirmeyen işlerde çalışan bireylerde de varis gelişmesi olasıdır. Genetik yatkınlıklar ve meslekler değiştirilemeyeceğinden ötürü varisin oluşmasından kesin korunma gibi bir durum söz konusu değildir. Venoaktif ilaçlar, kilo kontrolü, düzenli egzersiz, sabit bir şekilde oturmamak ve koruyucu nitelikte olan varis çoraplarını kullanmak son derece önemlidir. Topuklu ayakkabı giymemek ve bacaklarınızı fırsat buldukça yukarıda tutmak varisi önleme açısından dikkate değer bir ayrıntıdır. Hayatınızın her sürecinde sağlıklı ve güzel bacaklara sahip olmak için erken tedavinin önemli olduğunu ve varisten dolayı oluşan kötü görüntülerin kaliteli uygulamalar ile düzeltilebildiğini unutmamak gerekir."

Artık Sivilce İzleri Kâbusunuz Olmasın

Ergenlik dönemi deri hastalığı olarak bilinse de hemen her yaşta kâbus gibi yüzümüzde beliren sivilcelerin iz bırakıp bırakmayacağı korkusu artık içinizi kemirmesin. Pek çok kişide ciddi psikolojik sorunlara yok açan, sosyal hayata ket vuran sivilce izlerinden doğru yöntemlerle kurtulmak mümkün.

Son yıllarda cilt hastalıkları hekimlerine ergenlik sonrası başlayan akne nedeniyle başvuran hasta sayısı giderek arttığını söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Gökhan Okan'ın verdiği bilgilere göre, akne yani halk arasında bilinen adıyla sivilce; ergenlik çağının doğal bir sorunu gibi düşünülse de aslında ergenlik sonrasında da karşımıza çıkabilir. Ergenlik akneleri, bazen ileri yaşlara kadar devam ederken, 20'li yaşların ortasında ani başlayan akne şikâyetleriyle de karşılaşılabiliyor. Dermatologlar bu tip akneleri 'geç başlangıçlı akne' olarak kabul etmektedir.

Sosyal Hayata Darbe Vuruyor

Sivilce sonrası kalan izler, kişinin cilt yapısı, genetik yatkınlığı ve sivilcenin şiddeti ile doğrudan ilişkilidir. Cildinde ciddi sivilceleri olan kişilerin iz sorunu yaşama riskleri yüksektir. Sivilceler, sadece fiziksel değil psikolojik olarak da ciddi sorunlar yaratabiliyor. Kişi, yüzündeki izler nedeniyle dışarı çıkmayı ve sosyal ortama karışmayı reddediyor. Fakat yoğun sivilceli bir cilde sahip kişide hiçbir sivilce izi kalmayabileceği gibi, az sivilceli olup da yoğun izleri olan kişilerde bulunmaktadır.

İzleri Peelingle Hafifletin

Lekeler hafifse harici uygulanan ilaçlarla tedavi edilir. Etkilerini geç gösterirler. Daha derin olan lekelerde kimyasal peeling işlemi yapılır. Peeling işlemi, cilt yüzeyine kimyasal madde sürülerek cilt yüzeyinin uzaklaştırılmasıdır. Sivilcenin ciltte yarattığı sorunun, izin, lekenin şiddetine göre peeling işlemi değişmektedir. Sivilce izlerinin maküler tarzda lekeli şekilde olanlarında en çok glikolik asitli peeling işlemi tercih edilir. Kişinin cilt yapısı ve cildin kalınlığına göre kullanılacak asidin konsantrasyonu belirlenir.

Kişinin peeling sonrası cildini nemlendirmesi ve güneşten koruması çok önemlidir. 21 gün arayla 4-6 seans arasında peeling işlemi yapılır. Peeling sonrası ciltte hafif soyulma, kepeklenme, kabuklanma gibi bulgular görülebilir. Kişilerin asla kabukları koparmamaları gerektiği uyarısı yapılmalıdır.
Peeling sonrası sivilce lekelerinde hafiflemenin yanında, siyah noktalarda azalma, cilde parlak görünüm kazandırma, ince oluşan çizgileri hafifletme gibi faydaları da vardır. Yaz mevsimi peeling için uygun bir zaman değildir.

Derin İzlere Dermoller Çözümü

Skar şeklinde izlerde deri bütünlüğü bozulmuştur. Atrofik ve hipertrofik olmak üzere iki farklı şekilde skar bulunmaktadır. Atrofik tipte olan izler deri yüzeyinden daha çökük, çukur şeklinde olan izlerdir. Çukurluk geniş alanda olabileceği gibi, kalem ucu gibi küçük bir alanda da bulunabilir. Derinleşmemiş hafif, yüzeyel olan çukur şeklindeki izlere kimyasal peeling etkili olmakla birlikte, derin ve geniş yüzeyli izlerde dermaroller, lazer, dolgu maddesi uygulaması, dermabrazyon işlemi gibi farklı işlemler yapılmaktadır. Bu işlemler tek başlarına yapılabilecekleri gibi bazı durumlarda kombinasyon şeklinde de yapılabilmektedirler.

Hipertrofik şekilli izler deri yüzeyinden kabarık görüntüye sahiptirler. Kırmızı, kabarık şekilde ciltte görünmeye neden olmalarının yanında bazen kaşıntıya da neden olabilirler. Bu tip izlerin tedavisinde kabarıklık içine kortizon enjeksiyonu faydalı olmaktadır. 4-5 hafta aralıklarla dört beş seans tedavi gerekmektedir.

Mikroiğnelerle 6 Seansta İzlere Veda

Dermaroller tedavisi, atrofik tarzda yani çukurlaşmış izlerde etkili olan ve sık tercih edilen bir tedavi yöntemdir. Üzerinde çok sayıda mikro iğnecik olan tekerlek ya da dikdörtgen şeklindeki mini tedavi cihazları yüz üzerinde hareket ettirilir. Bu küçük iğnelerin boyları 0.5 mm ile 2.0 mm arasında değişkenlik göstermektedir. İğnelerin uzunluğu arttıkça etki ettikleri derinlik de artar. Bu iğneler yardımıyla deride yara oluşturulması hedeflenir. Bu iğneler ile deride açılan mikro kanallar sayesinde derinin kan dolaşımı artar, beraberinde kullanılan tedavi edici ürünlerin emilimi artar ve deride yapmış olduğu hasar ile yara iyileşme sürecini başlatarak yeni bağ doku sentezinin oluşmasını sağlar.
Açılan mikro kanallar 15-20 dakika içinde kapanır. İşlemde kullanılacak iğnenin boyu hasarın derecesi ve kişinin cilt yapısına göre ayarlanır. İşlem öncesi hastanın cildine ağrı kesici özelliği olan krem sürülür ve cildin uyuşması sağlanır, arkasından dermarolller işlemi yapılır. İşlem sonrası sadece bir iki gün süren kızarıklık olur arkasından cilt normal haline döner. Seans aralıkları genelde birer ay olmakla birlikte 4-6 seans arasında uygulama yapılır.

Sivilcelerinizi Sıkmayın

Sivilce izleri tedavisi uzun ve emek gerektiren bir süreçtir. Tedaviye başlamadan önce hekimler hastaları bilgilendirip arkasından tedavi başlanmalıdır. Tedavide tercih edilecek yöntem bireye özgüdür. İz tedavisinde önemli olan izin oluşumuna neden olan sebebi tedavi etmektir. Sivilceli kişiler düzenli sivilce takiplerini yaptırmalı, sivilcelerini tedavisiz bırakmamalıdır. Asla sivilceler sıkılmamalıdır. Tedavi sonrasında izin derinliğine göre bazen sorun daha hafif şiddet de devam edebilmektedir. Kamuflaj özelliği gösteren kozmetik ürünler bu konuda yardımcı olmaktadır.

Sağlıklı Bir Cİlt İçin Kısa Kısa...

Akneleri sıkmayın: Kesinlikle aknelerinizi sıkmayın! Aknelerin sıkılması, o bölgelerde leke ve iz kalmasına neden olacaktır.
Makyajla uyumayın: Mümkün olduğunca az makyaj yapın, gece yatmadan önce mutlaka temizleyin.
Hormonlarınıza baktırın: Akne şikâyetlerine ilaveten adette düzensizlik ve tüylenme artışı yakınmanız varsa, hormonal kökenli akneleriniz olabileceğini unutmayın.
Tonik kullanın: Cildinizi akneli ciltler için uygun olan temizleyicilerle günde iki defa temizleyin. Cildi çok yağlı olanlar, temizlemenin ardından, yağlanma baskılayıcı özelliği olan toniklerle tedaviyi devam ettirmeli.
Yediklerinize dikkat edin: Beslenmenize dikkat edin! Gıdalar aknenin tek nedeni olmasa da akneyi alevlendirici sebep olabilmektedir. Akneli hastalar yüksek glisemik indeksli gıdalardan uzak durup, düşük glisemik indeksli gıdaları tercih etmeli.
Doğru yağı kullanın: Omega 3, omega 6 tüketimini arttırın. Balık, yeşil yapraklı sebzeler, soya yağı, deniz ürünleri bu açıdan yoğun gıdalardır.
Yağlı sütten uzak durun: Akne üzerinde diğer etkili olan gıda çeşidi yağlı süt ürünleridir. Yağlı süt ürünleri hormon içeriklerinden dolayı akneleri alevlendirebilir. Süt ürünlerinin yarım yağlı olanlarını tüketmeye özen gösterin.
Şüpheli gıdaları kesin: Şüpheli gıdalarla aknelerinde artma tarif eden hastalar o gıdalardan uzak durmalı.